30 Mart 2012 Cuma

Bahçe çalışmalarımız başladı (3)

Bahçemiz güzelleştikçe içimizdeki çalışma şevki de artıyor. Kısır döngü denir ya, işte onun tam tersi. İşten eve döndüğümde artık bitkin bir vaziyette koltuğa yığılmak yerine kendimi bahçeye atmaya çalışıyorum.

Hafta içi ağaçlarımız geldi ve cansuyu verildi, artık bahçemizi yoldan ayırdık. Seramik ustası geldi ve taşlarımız düzeltildi, artık kusursuza yakın bir terasımız var. İşin fonksiyon kısmı büyük oranda bitti. Peki ya güzellik, hoşluk?

O kısımda da tabii Öykü'nün dediklerinin peşinde ilerliyoruz. Bu hafta durağımız Bauhaus oldu. Daha önce bahsettiğim gibi Salı sabahları yepyeni çiçekler geliyor ve profesyonellerin de uğrak yeri olduğundan çok uzun süre dayanmıyor. Hafta içi uğrayabildiğimizden kendimizi şanslı sayabiliriz.

Bahçeyi, terası ve evi çiçeklerle donatabilmek için birçok seçeneği değerlendirdik.
  • Pencere önüne koymak ve yemekler için tazecik kullanmak için biberiye,
  • Terastaki masaları donatmak bu arada kokusundan faydalanabilmek için çok açık renk gül,
  • Salonda kullanmak ve mağaza mağaza kesme çiçek aramamak için saksıda lilyum,
  • Önceki turda aldıklarımızla uyum sağlaması için canlı renklerde sardunya aldık.
Ekimini ise hemen gerçekleştirdik. Sulamaya da başladık.
Artık misafirlerimizi daha güzel bir bahçe karşılayacak.

Bahçe çalışmalarımız başladı (2)

Beykoz Görele'deki evimizin bahçesindeki çalışmalarımız son sürat devam ediyor. Listeyi sizinle paylaşmış ve ilk etaptaki çalışmalarda neler yaptığımızı anlatmıştım. Aynı hevesle, Öykü'nün hafta boyunca evde olmasını da fırsat bilerek çalışmalara hafta içi de devam ettik.

Randevulaştığımız gibi Beykoz Fidanlığı'ndan Kamil Bey ağaçları dikmek üzere geldi. Biz tüm gün çalışacağını, "gözü gibi bakacağı" ağaçların her birini sakınarak dikeceğini düşünürken, yılların verdiği deneyimle işi öğlen olmadan bitti. Biz yevmiyeyi vermiş ancak kendisini tam gün tutamamış olduk. Artık budama için geldiğinde hesaplaşırız.

Neyse ki yardım etmek üzere gelen arkadaşla birkaç saat çalışma fırsatı bulduk. Önceki gün ağaçların dikileceği çukurları kazdığından işimizi de hızlandırmıştı. Bu arada aklınızda bulunsun, saksıdaki servileri dikmek için 50 cm genişliğinde ve 40 cm derinliğinde çukurlara ihtiyacınız var. Ayrıca ne kadar kaliteli ve gübre oranı yüksek toprak kullanırsanız fidanların tutma ihtimali de o kadar artıyor.

beykoz-bahce

Sonraki aşamada bahçede yıllardır balta girmemiş bölümden başlayarak yabani otlardan, içinde yürünmez hale gelen çalılardan arınma işlemini başlattık. Çıkan 60'tan fazla çöp torbasını attığımızda hafriyat sanarak almayacak çöpçüleri atlatmak için 1 haftaya yaymak gerektiğini fark ettik.

Bahçe ve teras düzenlemesindeki bana en çok moral veren gelişme ise taşlarımızın düzeltilmesi oldu. Aşırı soğuklar ve don nedeniyle yerinden oynayan, dökülen seramiklerimiz yeniden yapıştırıldı. Eve geldiğimizde bizi artık güzel bir teras karşılıyor.

29 Mart 2012 Perşembe

Dinledim: How Lotteries Work - Stuff You Should Know

Piyango ile ilgili düşüncelerim oldukça çeşitli. Lafa gelince herkesin söyleyebileceği "çalışmadan para kazanmak olmaz", ama iş hayallere, maaşlı çalışarak kurulamayacak hayatlara gelince tek çözüm yolu piyango gibi görünüyor.

Yapı itibariyle muhafazakar olan devlet yapısının kendi eliyle piyangoyu desteklemesi ise tartışılması gereken ayrı bir boyut. Eğitime, savunmaya ayrılan bütçeler sadece bir göz boyamadan, vatandaşları "uyandırmama"dan ibaret.

Stuff You Should Know podcastinin How Lotteries Work bölümünde aldığım notların bir kısmı şöyle:
  1. Nakit para ödüllü ilk piyango 16. yüzyılda Floransa'da Lotto di Firenze adıyla çekillmiş.
  2. Massachusetts'te bağımlılık hatlarını arayan her 3 kişiden 1'inin bağımlılığı piyango çekilişleri.
  3. Virginia eyaletinin kurulmasında piyangonun büyük payı var. Düzenlenen 200 farklı çekiliş sayesinde köprüler, okullar ve kiliseler yapılmış.
  4. Princeton ve Columbia Üniversiteleri loto çekilişlerinden elde edilen paralarla kurulmuş.
Vaat edilenlerin aksine Amerika Birleşik Devletleri'nde piyango gelirlerinden eğitime ayrılan pay giderek azalıyor. Örneği Missouri'de başlarda bu oran %52 iken şu anda %30'a kadar gerilemiş durumda. Üniversite öncesi ayrılan pay ise tüm ABD'de %1'in altında.

Biraz da sayılar
  1. eBay'de 15000 dolara george wahington imzalı loto bileti almak mümkün.
  2. 50 top ile çekilen bir lotoda 6 topu da bilme ihtimalini 16 milyonda 1. Bu sayı +1 top kuralı ile iyice azalıyor.
  3. Amerika'da büyük ikramiyeyi kazananlara 2 yol öneriliyor. İkramiye üzerinde büyük kesintiler uygulanarak hemen almak veya 25 sene boyunca küçük bir kesintiyle düzenli ikramiye almak.
  4. Federal vergiler %28 civarında. Ödül milyon doların üzerindeyse vergi oranı %39'a kadar çıkıyor.
  5. Kesintiler ve vergiler ile 10 milyon dolarlık para ödülü 2,5 milyon dolara kadar inebiliyor.
  6. Lotoyu düzenleyen şirketler ödeme için hazine bonosu satın alıyorlar. Bu bonolar için uzun vade veren 7 kişiden fiyat alarak en uygun fiyatı veren kişi ile anlaşıyorlar.

27 Mart 2012 Salı

Beykoz'da kahvaltı için nereye gidilir? Göksu Cafe

Haftasonu bahçe çalışmalarından önceki durağımız sıkı bir kahvaltı için Göksu Cafe oldu. Göksu Deresi'nin Boğaz ile birleştiği noktadaki bu mekanı şans eseri, arabamızı Sabancı Öğretmenevi'nin sokağına park ederken gördük.

Boğaz'ın iyi bakılmış köşklerine bitişik, çam ağaçlarının gölgesindeki Göksu Cafe'ye aslında ilk olarak cumartesi günü gittik. Ancak hem hizmetten hem lezzetten çok memnun kaldığımız için pazar günü de hiç tereddüt etmeden bir kez daha uğradık.

Anadoluhisarı'na bitişik sokaktan denize doğru indiğinizde önüne çıkıyorsunuz. Ulaşım oldukça kolay, üstelik aracınızla gitseniz dahi tam önünde park yeri bulmakta zorluk çekmezsiniz.


Bilmeniz gerekenler

Göksu Cafe'nin çok sayıda masası yok. İçeride veya dere kenarındaki balkonda yer alan 10 kadar masadan birine oturabilirsiniz. Ancak saate önem vermenizde fayda var. Saatlerin ileri alındığı gün gitmiş olmamıza karşın sabah 9'da (yani eski saatle 8) yedi masanın dolmuş olduğunu fark ettik.

8 kişilik geniş aile, fotoğrafçı bir çift, küçük çocuklarıyla gelmiş bir aile, orta yaşın üzerindeki 2 kadın gibi oldukça farklı müşteri profili bir arada olduğu için herkese gönül rahatlığıyla önerebilirim.

Fiyatlar birçok cebe uygun gelecektir. Yanında sıcak bir seçenekle 2 kişiyi gayet rahat doyuracak bir kahvaltı tabağı var. 5 çeşit peynirin tamamı oldukça lezzetli.

Göksu Cafe
Riyaziyeci Çıkmazı, No:5 Anadoluhisarı Beykoz
Tel: 0216 332 16 37
http://www.goksucafe.com

25 Mart 2012 Pazar

Bahçe çalışmalarımız başladı (1)

Daha önce bahsettiğim bahçe çalışmalarına güzel havayı da fırsat bilerek hemen başladık. Kayınvalidemin ön ayak olması, eşim Öykü'nün günlerdir bilenmiş olması ile sabah erkenden evden kaçtık. İlk adresimiz Göksu Deresi'nin denize kavuştuğu noktadaki Göksu Cafe oldu. Zira açlık hiçbirimizi olumlu etkilemiyor.

beykoz_fidanligi

Mükellef bir kahvaltının ardından soluğu Beykoz Fidanlığı'nda aldık. Haftanın her günü açık olan fidanlık, çiçek, fidan ve ağaç satışı yapıyor. Yanı sıra tarımsal destek almak isteyenlere yardımcı oluyor. Bahçıvanlar işinin ehli ve çok yardımcı. Bizim muhatabımız tesadüf eseri Kamil Koç isimli bir bahçıvandı.

Bahçe duvarı ile yolu ayırmak için hangi ağaçların işe yarayacağını sorduk. Aklımızda mezarlık servisi vardı. Serviden başka bir de limon servi önerdiler. Her metreye 1 tane dikilirse 1 sene içinde yolla bağlantımızın tamamen kesileceği söylendi. Aklımızdakinden şaşmadık ve 40 tane fidan seçtik.


Servi dikerken bilmeniz gerekenler

Kamil Bey sağolsun 1-2 gün içinde nakliyesini de ayarlayarak dikim için gelecek ve fidanların cansuyunu verecek. Kendisinden öğrendiğimiz tüyoları sıraladım:
  • Topraktan sökülecek fidanlar yerine bir süredir saksıda olan fidanları seçin. Böylece tutma ihtimali artar. Aklınızda olsun saksıdakilerin fiyatı biraz daha yüksek.
  • Fidanların separatör görevi görmesine hemen ihtiyacınız varsa 50 santimetre, zamanınız varsa 1 metre arayla dikim yapın.
  • Duvar dibine dikecekseniz fidana büyümesi için yer bırakmak için en az 30 santimetre pay bırakın ve duvardan açın.
  • Her fidan için 30 santimetre genişliğinde, 40 santimetre derinliğinde çukur açın.
  • Toprak olarak bol gübreli, mümkünse koyun gübreli bir toprak alın. Ne kadar kaliteli toprak o kadar sağlıklı fidan. Her bir fidan için 1 çuval toprak gidiyor.
  • Dikim zamanı erken ilkbahar ayları. Gecikseniz bile havaların çok sıcak olmadığı aylara kadar süreniz var. Günlük sulama çok önemli.
  • Budama için profesyonel destek alabileceğiniz gibi eğer ekipmanınız varsa kendiniz de işe koyulabilirsiniz. Budama ağacı gürleştiriyor.

23 Mart 2012 Cuma

Bahcemizde neler yapmamiz gerekiyor?

Posted via iPhone

Beykoz'da bahceli eve tasininca buldumcuk olmayip acilen harekete gecmek ve bir plan cercevesinde calismak gerektigini dusundum.

Asagidaki listeyi tamamladigimizda artik kendi yagimizla kavrulup huzura erecegimiz gune yaklastigimiza kanaat getirecegim.

Tasinir tasinmaz yaptirdigimiz seramikler cok soguk gecen kisa dayanamadi ve bir kismi dokuldu. Elden gecirilip tekrar yapistirilmasi gerekiyor.

2 donum bahcenin buyuk bolumu agaclarla kapli. Kalan yerlerde atolyemizi insa ettikten sonra tarim yapmayi planliyoruz. Toprak dokturdukten sonra kapisini calacagim kisi bu isin okulunu okumus olan mektepten kardesim Selen Caglayik Eloglu olacak.

Cicek ekmeye baslamak istiyoruz. Aklinizda olsun, ucuz tohum ve cicegin adresi, eger erken saatlerde ugrayabilirseniz, Sali sabahi Bauhaus'tur. Burasi her cins cicek icin profesyonellerin de tercihi.

Tesisattaki kacaklari tespit etmek sulama sistemini kurmak elzem. Tasarruf bir yandan, ergonomi diger yandan bastiriyor. Kuyu suyunu analize gonderip turlu isler icin kullanmaliyiz.

Ilaclama mevsimi geldi. Zaten karinca, orumcek vazgecilmezimiz. En azindan zararlilardan temizlenip bahcede bir oturma duzeni kurabiliriz.

beykoz_erik_agaci
Konfor?

Arkadaslarimizin da yararlanabilmesi icin 90 metrekarelik terasimiz isler hale gelmeli. Bunun icin dis mekan oturma grubu bakim istiyor. Ince bir zimpara, mobilya yagi ile bu sorunun da ustesinden gelecegiz.

Kayinvalidemin maddi destegi ile ilk etabini atlattigimiz bahce aydinlatmalarini tamamlama zamanidir. Philips ile bu isi de cozeriz gibi geliyor.

Vakit isbasi yapma vaktidir.

22 Mart 2012 Perşembe

Takip ettiğim podcastler (2)

Düzenli olarak takip etmeye çalıştığım podcastleri tanıtmaya şurada başlamıştım.
Sayfalarca yazıyı tek seferde zaten okumayacağınızı düşünerek parçalara ayırdığım yazıya burada devam ediyorum.

Yolculuklarımın hızla bitmesinde katkısı olanların en önemlileri arasında hiç kuşkusuz Josh Clark ve Charles "Chuck" Bryant tarafından sunulan ve her konudan merak edilenleri detaylı bir araştırmayla sunan Stuff You Should Know isimli podcast var.

3 ila 5 günlük aralarla yayınlanan podcastte iki arkadaşın sohbeti şeklinde geçen konuşmalar asla sıkmıyor ve temel bilgileri hap şeklinde dinleyiciye sunuyor.

Konuşmalar sırasında bahsi geçen önemli konular sunucular tarafından not alınıyor ve ileriki şovlarda bahsedilmek üzere listeleniyor. Bir gün SETI Projesi'nden bahsedilirken, ertesi programda konu ortaçağ düellolarına gelebiliyor.

HowStuffWorks ekibinin bir parçası olarak Stuff You Should Know'un yanı sıra, Stuff From The Future da takip edilmesi gereken podcastlerden. Ancak bunu indirmesi biraz daha uzun zaman alıyor, zira bu bir video podcast. Yapay zeka, kitaplar, kişisel iletişim, üniversiteler vb. gelecekte nasıl şekilleneceğini merak ediyorsanız fikir edinmenize yardımcı olabilecek bir kaynak.

Alt textSon olarak ucu bucağı olmayan BBC Documentaries'den de bahsetmem gerekir. BBC'nin podcast arşivi hemen her haber ağını kıskandıracak kadar geniş. Teknolojiyi önden takip etmenin yararlarını bu açıdan da sıklıkla yaşadıklarını tahmin ediyorum.

2007'den bu yana her iki günde bir eklenen belgeseller, dinleyecek zamanı olanlar için hazine değerinde. Gazze'de olan bitenden Yunanistan'ın geleceğine, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki evsizlerden Haiti'deki kolera salgınına kadar, geniş yelpazedeki konular hem öğrencileri hem dünya politikasına hakim olmak isteyenlerin başucunda yer almalı.

Takip ettiğim podcastler (1)

Bildiğiniz üzere İstanbul'da evden işe, işten eve ulaşım oldukça uzun zaman alıyor. Toplu taşıma kullanıyorsanız bu sürenin size daha da uzun geleceğini de biliyoruz. O nedenle radyo, müzik, kitap vazgeçilmez oluyor. Eğer toplu taşıma kavgalarından, bağırış ve kornalardan kendinizi soyutlamak istiyorsanız birkaç podcast tavsiyem olacak;

Günün açılışını TWiT ekibinin hazırladığı ve günlük olarak servis ettiği Tech News Today (TNT) ile yapıyorum. Eğer teknolojiyle ilgili bir iş yapıyorsanız veya teknolojik donanım ve yazılımlara ilgi duyuyorsanız takip etmekten mutlaka zevk alacağınızı düşündüğüm bir podcast.

Tom Merritt'in (@acedtect) sunuculuğunu yaptığı programda düzenli olarak destek verenler Sarah Lane (@sarahlane) ve Iyaz Akhtar (@iyaz). Ancak günün anlam ve önemine bağlı olarak yeni konuklar da alınıyor. Ortalama 45 dakika süren program çok hızlı akıyor ve dinlerken insanı hiç zorlamıyor.

Devamında biraz haber diyorum ve başvurduğum kaynak BBC Türkçe Basın Özetleri. Kıskanılacak derecede anlaşılır bir Türkçe ile sunulan podcastte İngiliz gazetelerinde bir önceki gün çıkan önemli haberlerin özetlerine ulaşmanız mümkün.

Her basın organında olduğu gibi BBC'nin de tarafsızlığı sorgulanabilir. Ancak gerek ciddiyeti, gerekse kalitesi ile benim başvuru kaynaklarımdan biri. Ne yazık ki BBC'nin Türkçe olarak servis ettiği tek podcast bu.

Podcastlere burada devam ediyorum...

21 Mart 2012 Çarşamba

İstanbul'da geçinmek için ne kadar para gerekir?

Bu yazı diğerlerinden daha öznel ve daha tartışılabilir olacaktır. Zira kendi beklentilerimi, üstelik kısa vadede ve çok da uzun olmayan bir süre için (5 yıl) geçerli.

Yazıyı okurken 'yok artık daha neler' diyebilirsiniz. Her bir kalemdeki miktar sizi az veya çok olması nedeniyle şaşırtabilir. Ancak bazı kalemlere henüz yaşamadığım için tamamen tahmin yoluyla ulaştım. O nedenle hatam olacaktır.

Ben 30, eşim Öykü 31 yaşında. Yakında çocuk sahibi olmayı planlıyoruz ve gelir-gider tablomuzu buna göre şekillendiriyoruz. Şimdi kalem kalem hangi işe ayda ne kadar para gider şeklinde yaptığımız listeyi sizlerle paylaşıyorum.

  • Öykü'nün özel sağlık sigortası; yıllık 2700 TL üzerinden aylık 225 TL (Bu sağlık sisteminde zorunlu).
  • Özgür'ün özel sağlık sigortası; işyerim tarafından karşılanıyor.
  • Çocuğumuzun özel sağlık sigortası; yıllık 2700 TL üzerinden aylık 225 TL (Bu sağlık sisteminde zorunlu).
  • Çocuğun giderleri (okul dönemine kadar); 500 TL (Aslında fikrim yok, ortalama bir değer).
  • Öykü'nün cep telefonu faturası (Turkcell); 80 TL (Turkcell farkı).
  • Özgür'ün cep telefonu faturası (Vodafone); 70 TL.
  • Ev telefonu; 25 TL (Kullanılmıyor, sadece internet için gerekiyor).
  • İnternet (ADSL); 55 TL (Temel işlerimizi karşılayacak en düşük paket).
  • Yakıt (Doğalgaz); 400 TL (Ev bahçeli ve 2 cephesi duvar değil, cam. Farklı binalarda bu düşebilir).
  • Digitürk; 55 TL (Film paketi var. Temel paket çok daha ucuz, ayrıca her zaman KabloTV seçeneği var).
  • Mutfak giderleri; 1000 TL (Evden eve en büyük değişiklik burada olur sanırım. Yeni yemekler denemek için bazen ipin ucunu kaçırdığımız oluyor).
  • Dışarıda yemek (1 kez haftaiçi, 1 kez haftasonu); 750 TL (Haftaiçi bir gün de yemek yapmayalım, haftasonu bir akşam arkadaşlarla bir yerlerde oturalım).
  • Alışveriş; 250 TL (Bunun içine her şey giriyor aslında. Biraz az mı oldu ne?).
  • Benzin; 400 TL (Peugeot 307 farkı).
  • Su; 100 TL.
  • Elektrik; 100 TL.
  • Motorlu Taşıtlar Vergisi; yıllık 360 TL üzerinden aylık 30 TL.
  • Öykü'nün SSK primleri; 250 TL.
  • Özgür'ün yol parası; 200 TL (140 TL aylık Akbil, 60 TL minibüs).
  • Tatil (yurtiçi); 300 TL/aylık (9 günlük bir yurtiçi tatilindeki tüm harcamalar).
  • Tatil (yurtdışı); 750 TL/aylık (9 günlük bir yurtdışı tatilindeki tüm harcamalar).
  • Birikim; 1000 TL (Çocuk eninde sonunda büyüyecek, şimdi olmazsa ne zaman?).
Toplamaya çok korkuyorum ama işte bilanço; ayda kazanılması gereken para  6765 TL.

Ekstralar;
  1. Peki ya evimiz kira olsaydı? (+1500 TL).
  2. Peki yurtdışına kaçamak yapmak isteseydik? (+200 TL/aylık).
  3. Ya ben kendi işimi yapıyor olsaydım? (+250 TL SSK, + 225 TL/aylık Özel sağlık sigortası)
  4. Haftada 3 kez dışarı çıksaydık?
  5. Dışarı çıktığımızda dağıtacak kadar çok içmek isteseydik?
  6. Ev telefonumuzu kullanıyor olsaydık?
  7. Cep telefonumuzdan ayrılamasaydık?
  8. Daha büyük bir araba kullansaydık?
  9. Ya pahalı zevklerimiz olsaydı?

Britannica neden zamanının ötesinde bir yayın?

14 Mart'ta yapılan açıklamaya göre Encyclopædia Britannica artık basılı değil sadece dijital olarak hizmet verecek. Ancak birçok evde 22 ciltlik versiyonu bulunan ve internetin nimetleriyle giderek daha az kapağı açılan bu 244 yıllık efsane (1768) teknolojiye yenilmiş değil. Hatta uzmanlara göre teknoloji çağında en iyi pozisyon alan şirketlerden biri.

Neden dijital?

Cevap aslında çok basit. Ansiklopedinin yazılı versiyonu şirket gelirlerinin sadece %1'ini oluşturuyor. İnternet ve özellikle mobil alandaki gelişmeler insanları bilgiye en kısa yoldan ulaşmaya alıştırdı. Bu da evde ansiklopedi karıştırmak yerine, kitaplığın yanında olsak bile elimizin kitaplara değil, akıllı telefonlarımıza gitmesine neden oluyor.

Ayrıca insanlar elektronik kitaplara giderek alışıyor ve tabletlerdeki görsel, duyusal gelişmeler benzersiz deneyimler sunuyor. Bu konuda güzel bir Cüneyt Özdemir yazısı okumak isterseniz buyursunlar...


Ansiklopedinin yıllık 70 dolar olan dijital üyeliği ise gelirlerin %14'ünü temsil ediyor. Aylık 2 dolarlık iPhone uygulaması da gelirler arasında yerini alıyor. Ancak asıl para online eğitim kaleminden geliyor.

Britannica'nın zamana nasıl uyum sağladığını, çeyrek binyıldan sonra nasıl sarsılmadan ayakta kaldığını şuradan görebilirsiniz;

1981'de ilk dijital versiyon yayınlandı.
1989'da multimedya desteğiyle CD olarak satışa sunuldu.
1994'te internetten Britannica Ansiklopedisi'ne ulaşmak mümkündü.
2000'de Palm7 için ilk mobil üretildi.
2006'da şirket gelirlerinin %50'si dijital ürünlerden elde ediliyordu.

Unutmayın, açıklamaya göre son baskıdan sadece 4000 adet var ve koleksiyoncular tarafından satın alınmayı bekliyor.

16 Mart 2012 Cuma

İstanbul'dan taşınsak ne iş yapabiliriz?

Gürpınar Ailesi en nihayetinde İstanbul'dan taşınacak ve bunu aklı İstanbul'da kalmadan, kendi kendine yeterek yapacak. Peki bu nasıl olacak? Ofis dışındaki hangi işler bu ailenin karnını doyuracak, çocuğunun masraflarını karşılayacak?

2011 yılı bizim için oldukça zorlu geçti. İşimden ayrıldıktan sonra birikmişlerden yemeye başladık ve tabii ki buna dağlar dayanmadı. Ama ufuk açmak açısından boş zamanın ne kadar önemli olduğunu net bir şekilde gördük. Buradan kurtulmak için beyin fırtınaları birbirini izledi ve neler yapabileceğimiz hakkında bir dünya fikrimiz oldu.

Ben meslek sahibi değilim. Uluslararası ilişkiler mezunu, Avrupa Birliği ilişkiler yüksek lisanslı, biraz reklamcı, biraz editör, biraz internetçi bir çalışanım. Hep patronlarla, hep ofislerde çalıştım.

Eşim Öykü ise tam tersine. Öncelikle bir mesleği var, iç mimar. Yaptığı, elinin dokunduğu her evin peşinde birçok dekorasyon dergisi koşuyor. Diğer taraftan hayallerinin peşinde gitmek konusunda benden daha deneyimli ve daha yürekli. Sıfırdan alıp el emeğiyle kurduğu 3 markası var; art.i.choke, Laundromat ve SOFIE. Elde ettiği deneyimler ise çok daha çeşitli; ticaret, insan ilişkileri, el emeği.

Bunları birleştirdiğimizde hiçbir patrona hesap vermeden kendimize bakabileceğimiz işleri alt alta yazdık;
  • Ev alır renove ederiz: Rum evleri bizi bekler. Sermayemiz cebimizde olduktan sonra Ören'deki emektar yazlığı üs olarak kullanır, yenilediğimiz evleri üzerine kâr koyarak satarız.
  • Yerel esnafa web sitesi yaparım. Turistik bölgede bolca pansiyon/butik otel bulunur. Tamamı öne çıkmak için çabalar. Ayvalık'ta internetten daha iyi anlayan adam zaten bulunmaz.
  • Butik otel açarız. İnsandan anlarız, gusto sahibiyiz. Rum evine değer katmak, diğerleri arasından sıyrılmak bizim işimiz. Misafirleri daha iyi ağırlayan kimse olamaz.
  

Asıl amacımız ise keçeye yeniden nefes vermekti. art.i.choke ile başlayan serüvene Ayvalık'ta devam etmekti. Bunun için fazla büyük olmayan bir atölye bize yetecekti. Hammaddemiz, fikirlerimiz vardı. Etsy'de satışa başlamak, internetle işleri büyütmek ise kafamızdaki ölçeği düşünürsek benim için çocuk oyuncağıydı.

Sosyal yönümüzü ise belediyelere projeler sunarak, zeytin üreticileri ile ortak işlere imza atarak ve gönüllü olarak Filiz Ali'nin kurmuş olduğu Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi'nde görev alarak geliştirecektik.

Bakmayın, Ayvalık iyi fikir. Ama olumsuz yönler, olumlu yönlere üstün geldi.
Biz fikrimizi erteledik. Hedefimizi daha güneye çektik.

Ayvalık'a taşınılır mı? Hayır.

Ayvalık'a taşınmak, yeni hayatına Ayvalık'ta adım atmak isteyenler için heyecan söndürecek bir yazı olabilir. Şimdiden uyarayım.

Önceki yazımda Ege Bölgesi'nde beni ve eşimi çağıran, ruhumuzu dinlendiren, aklımızdaki olumlu fikirleri paylaşmıştım. Peki ya sonra n'oldu o fikirlere? Neden hala İstanbul'dayız?

Açıklayayım.


2011 Ağustos Ören'i üs olarak kullanıp Ayvalık'ta günübirlik araştırmalar yapmakla geçti. Emlakçılar peşimize düşmeden ön incelemelerimizi zaten tamamlamıştık. Artık beğendiğimiz ve seçtiğimiz evleri kendi gözlerimizle görme zamanı gelmişti. İstanbul'daki dükkanı devrederek ödemelerimizi yapacak, kafamızdaki iş planlarını hemen hayata geçirecektir.

İlk şoku evleri gezmeye başladığımızda yaşadık. Fotoğraflarda bahçeli, bakımlı, güzel muhitte olan evler, ulaşılamaz derecede pahalı ve dökük çıktı.

Diğer nedenleri şöyle sıralayayım;
  • Hava hiç de sıcak değil ve sezon çok kısa. İstanbul ile benzer hava durumu var, bu kış yaşanılan kar yağışları aynı şekilde etki etti.
  • Rum evleri haddinden fazla pahalı. İçine az masrafla kafamızı sokabileceğimiz, çok da geniş olmayan evler bile 300-350 bin TL dolaylarından başlıyor -ki bu bizim bütçemizin neredeyse 2 misli.
  • Kış aylarında kalitesiz yakıt kullanıldığından hava çok kirli ve yaşanacak gibi değil.
  • Mahalleler ne yazık ki Ege kültürü, Rum mirasını taşıyan insanlarla değil, mübadele sonrası işgal eden insanlarla dolu. Komşuluk edebileceğimiz, bizi zenginleştirecek insanlarla tanışmak sandığımız gibi kolay olmayacak.

Ayvalık'a taşınılır mı? Evet.

Bu bir hayalkırıklığı hikayesi. Öykü ve Özgür'ün kendini büyük şehirden kurtaramamasının, çarkın içinde çırpınmaya devam etmesinin hikayesi. Ama sadece ilk kısmı. Bir de ikinci kısmı var, sonraki yazıda. Asıl bir de üçüncü kısmı var ki, henüz yazılmadı. Bıkıp usanmadan yaptığım araştırmaların sonucunu aldığımızda, bu ülke artık yaşanmaz hale geldiğinde yazılacak.


Mayıs 2011'de UZMANTV'deki işimden ayrıldım ve bir süre iş aradım. Görüşmeler olumlu sonuçlanmayınca yeni tekliflere açık olmakla birlikte boş da oturmak istemediğimden eşimle birlikte bir şeyler yapmaya karar verdim.

Sayılarla, hesap kitapla, bilgisayarla arası olmayan SOFIE'de eşim ve ortağına yardım ederken anladım ki Öykü ile birlikte, sadece kendimize hesap vereceğimiz bir iş kurmak çok da zor değil. Öykü'nün ruhu benim beynim birleşince fark yaratırız diye düşündük.

Bunun ilk adımı olarak 'ofis yaşamı'nı çağrıştıran İstanbul'dan kurtulmamız gerektiğinde hemfikirdik. Aklımıza da ilk olarak benim 20 yıldır, ailecek ise 2 yıldır gittiğimiz Edremit Körfezi, Edremit Körfezi'nde ise Rumların mirasının en iyi korunduğu yer olarak düşündüğümüz Ayvalık geldi.

Ayvalık'ta yaşanır mı diye düşündüğümüzde bizi evet cevabına iten şunlar oldu;
  • 2010 yılında Edremit Havalimanı'na düzenli uçuşlar başladı, uçakla İstanbul 40 dakika. Özlersek, özlenirsek ulaşabiliriz.
  • Arabayla İstanbul 6, İzmir ise sadece 2 saat. 'Ah büyükşehir' dersek gidip gelmek çok kolay.
  • Yaz tatili özlemi çekmeyeceğiz, sezon güzel, deniz ayaklarımızın altında.
  • Rum evleri fotoğraflarda yıkık görünmüyor, eski birini alır renove ederiz.
  • Annemin Ören'de evi, kayınvalidemin ise Ayvalık'ta ev alma fikri var. Çocuk olsa onlar bakmaya yardımcı olur.
  • Özellikle iç turizmin hareketli olduğu, kuracağımız iş için alıcı/müşteri bulabileceğimiz bir yer.
  • Ege insanı iyi, Ege insanı yardımsever, Ege insanı misafirperver.
Peki neden taşınamadık, neden olmadı?
Şurada...

15 Mart 2012 Perşembe

İzledim: A Separation - En Yabancı, Evet. Ama En İyi?

Filmi izlemediyseniz bu yazıyı bilinçli tüketiniz.

Dün akşam nihayet 2012 Oscarlarında En İyi Yabancı Film dalında ödül kazanan A Separation'ı (Fars. Jodaeiye Nader az Simin) izleme fırsatı buldum. Asghar Farhadi'nin yönettiği 123 dakikalık filmin başrollerinde Peyman Moadi ve Leila Hatami var.

Film bir ayrılık hikayesi ile açılıyor. Boşanmak ve İran'dan kurtulmak isteyen Simin, ülkesinde kalmak için Alzheimerlı babasını, boşanmamak için kızının velayetini öne süren Nader çevresinde dönen filmin esas konusu ise Nader'in babasına bakmak için tuttuğu kadın ile arasında yaşadıkları nedeniyle kadının çocuğunu düşürdüğünü iddia etmesi ve bunu mahkemede ispat etmeye çalışması.

Hiç lafı uzatmadan, öncelikle filmin 8,6 IMDb puanını ve gelmiş geçmiş en iyi filmler listesinin 68. sırasını kesinlikle haketmediğini düşünüyorum. Sinema sektörüyle çok içli dışlı olmayan ben bile ilk 100'ün içine almamaya yetecek kadar iyi film biliyorum. Oyunculuklar gerçekten mükemmele yakın, yan karakterlerin az süre almalarına rağmen içleri dolu ancak yine de bu hiçbir filmi bence iyi yapmaya yetmiyor.

Tersi Olsaydı?

Eminim birçokları filmin detayına inip ne kadar başarılı olduğunu, sinema tekniklerinin ne kadar mükemmel işlendiğini anlatacaktır. Doğrudur da. Ama iş Oscar kurumuna, Amerikalılara ve bir İran filmine gelince, politik doğruculuktan ve gözleri kör eden oryantalizmden bağımsız olarak değerlendirmemin imkansız olduğunu söylemem gerekir.

Yıllardır avukatlık dizisi izleyen insanlarız. Boston Legal, Law and Order, The Practice, The Good Wife bunlardan hemen aklıma gelenler. Her bölümde bizi birden fazla kez ikilemde bırakıp, duygularımızı yok sayıp, tüm felsefemizden ödün vermemize neden olan olayları anlatıyorlar. Ancak hiçbiri -tabii ki, bu kadar el üzerinde tutulmuyor.

Ben Oscar komitesinde, "bu sene siyahilere Oscar veriyoruz" samimiyetsizliğinin bir benzerinin yaşandığını düşünüyorum. Zira filmde Roma Hukuku ilkeleri anlatılsa, duruşmalar mahkeme salonunda görülse, kadınlar başları açık olsaydı herhangi bir film olmaktan öte olduğu düşünülmeyecekti.

Nedense Oscarlarda mesajlar hep kör gözüm parmağına şeklinde verilir. Nazi Almanyası anlatılırsa Oscar ceptedir, engelli insanları konu alanlar hep bir adım öndedir. Bu film için de farklı bir şey sezemiyorum.

14 Mart 2012 Çarşamba

iPhone için 8mm - İncelikler Yüzünden

Yeni Medya Düzeni için yazdığım uygulama incelemelerinin sonuncusu.

Sertab Erener’in İncelikler Yüzünden klibi adeta dönem filmlerinin etkisini taşıyordu. 8mm kamera ile çekilen görüntülerin nostaljik havası uzun süre konuşulmuştu. Artık iPhone yardımı ile buna benzer vintage görüntüler elde etmeniz mümkün. Tek yapmanız gereken telefonunuza Nexvio tarafından piyasaya sürülen 8mm isimli uygulamayı yüklemek.

Uygulamayı açtığınızda sizi bir kadraj ve etrafına dizili tuşlar karşılıyor. Kırmızı kayıt tuşuna bastığınızda, o an kadrajınızda olan görüntüyü kaydetmeye başlıyorsunuz. Yani kullandığınız efektler, filmler ve lensler gerçek zamanlı olarak ekranınıza yansıyor.

Çekim sırasında lensi değiştirebiliyorsunuz. Tuşun içinde 5 farklı lens gizli; clear, flickering frame, spotlight, light leak ve color fringing.

•    Clear lensi adından da anlaşılacağı üzere temiz bir görüntü ve vintage bir efekt ekliyor.
•    Flickering frame seçeneğinde ışık dar bir aralıkta yükselip alçalarak yapay bir ışık kaynağıyla çekilmiş izlenimi veriyor.
•    Spotlight kadrajı yuvarlak hale getiriyor ve çevresini karaltıyor.
•    Light leak görüntüyü degrade yapıyor ve ekranın soluna güneş yansımasına benzer bir görüntü ekliyor.
•    Color fringing kadrajdaki görüntünün net değil hafif buğulu görünmesini sağlıyor.

Çekim sırasındaki seçenekler lenslerle sınırlı değil. Telefonunuzun sağ alt köşesindeki ‘frame jitter’ 8mm kameralara has görüntü kaymasını elde etmenize yardımcı oluyor. Bu tuşu aşağı ve yukarı hareket ettirerek sinemadaymış hissini verebilirsiniz.

Frame jitter tuşunun çevresinde ise film özelliklerini değiştirmenize yarayan bir ok var. 5 farklı film arasında seçim yaparken sinemada beğendiğiniz dönemleri aklınızda tutmanızda fayda var. Bu seçenekler 1920, 70’s, Sakura, XPro ve Siena.

Kadraja tıklayarak pozlamayı, mikrofon simgesine tıklayarak ses efektini ayarladıktan sonra paylaşım seçeneklerini değerlendirebilirsiniz. Videonuzu telefonunuzda saklayabilir, e-posta ile gönderebilir veya doğrudan Youtube’da paylaşabilirsiniz.

Prodüksiyona gerek yok

8mm ile çekilen videoların güzelliği montaj aşamasına ihtiyaç duymaması. Zira o döneme ait videoların doğallığı keskin geçişler ve görüntüdeki doğal bozulmalar. Aynı efektleri istediğiniz görüntünün üzerinde uygulayabiliyorsunuz. Şu an için eleştirilebilecek en önemli nokta HD video desteği olmaması, ancak taleplere bakılırsa sonraki sürümlerde bu konuya da el atılacak.

8mm uygulaması, iPhone 3GS ve iPhone 4’ün yanı sıra 4. nesil iPod Touchlarda da kullanılabiliyor. Detaylı bilgi almak için Nexvio.com’a, uygulamayı indirmek için App Store’a uğramanız gerekiyor. Uygulamanın fiyatı ise bu kalite için oldukça uygun, 1,99 $.

iPhone için SoundHound - Bu Şarkı Neydi?

Yeni Medya Düzeni ile devam...

Herkesin başına gelmiştir; kulağınıza bir yerlerden müzik çalınır veya aklınıza bir şarkı gelir, düşünür durursunuz acaba bu neydi diye? Kafasına takılan, gün boyu düşünen, eşi dostu arayıp dinleten bile bulunur. İnternetin bu duruma bir çare bulmaması elbette düşünülemez. Çözüm SoundHound.

SoundHound oldukça gelişmiş bir veritabanı kullanıyor. Bu veritabanına kullanıcı olarak yardımcı olmak mümkün. midomi.com adresine giderek dilediğiniz parçayı dilediğiniz dilde söylüyor veya sadece mırıldanıyorsunuz. Böylece uygulamada ıslık çalarak veya mırıldanarak da arama yapmak mümkün oluyor. Tabii bulunduğunuz yerde ne kadar az dış ses varsa arama sonuçları da o denli sağlıklı oluyor.

Arama sonucu demişken karşınıza çıkan ekran sadece şarkının ve sanatçının isminden oluşmuyor. Oldukça kapsamlı sonuç sayfasında albümün ismini ve piyasaya çıktığı yılı görebiliyorsunuz. Şarkının sözlerine tek dokunuşta ulaşabiliyorsunuz.

SoundHound ayrıca iTunes üzerinden parçayı dinlemenize, sosyal paylaşım sitelerinde paylaşmanıza ve video klibini Youtube’dan izlemenize imkan veriyor. Aradığınız şarkının türüne göre size benzer ve yeni isimler önermesi, telefonunuz için melodiler sunması da cabası.

SoundHound ücretli ve ücretsiz versiyonları bulunan bir uygulama. Ancak derdiniz sadece sınırsız miktarda şarkı arayabilmekse ücretsiz versiyon sizi tatmin edecektir. Zira 6,99 $’lık ücret sizi sadece reklamlardan korumaya yarıyor.

SoundHound sadece iPhone’da değil, iPod Touch ve iPad’de de çalışıyor. Android işletim sistemli cihazlar için de bir uygulama mevcut. Telefonunuza yüklemek için App Store’da SoundHound sayfasını ziyaret etmeniz yeterli.

iPhone için Looptastic - Evinizin DJ'i

Yeni Medya Düzeni yazılarımla devam edeyim.

Sound Trends LLC, yaratıcılığına güvenen, amatör veya profesyonel olarak DJ’lik ile ilgilenen, ses montajı ve prodüksiyona hevesi olanları tatmin edebilecek program ve uygulamaları ile tanınan bir şirket.

Sound Trends tarafından üretilen Looptastic uygulaması farklı detay seviyesine sahip 3 farklı seçenekle sunuluyor. Bunların ilki ev kullanıcıları için yeterli olabilecek Looptastic Free.

Adından da anlaşılacağı üzere ücretsiz olan bu versiyonda yapabilecekleriniz sınırlı. 5 temel döngünün (loop) üzerinde çalışabilir, ritim ve enstrüman ekleyerek kendinize bir altyapı oluşturabilirsiniz. Ancak işiniz daha profesyonel bir uygulama gerektiriyorsa Looptastic Producer’a geçmeniz şart.


Çok indirilenler arasında

TouchOSC ve Mixr gibi çok tercih edilen DJ uygulamaları arasında kendine yer edinmiş olan Looptastic Producer 9,99 $’lık fiyatını hak eden bir performansa sahip. İçinde altyapı olarak kullanabileceğiniz tam 380 hazır demo bulunuyor. Bu demoların birden fazlasını aynı anda oynatma imkanınız var.

Eğer 3G ve üzeri bir iPhone modeline sahipseniz mikrofon yardımıyla kayıt da yapabiliyorsunuz. Kaydınızı paylaşmak için ise ne yazık ki kapalı bir sistem olan SoundCloud’u kullanmanız gerekiyor.

Şirketin diğer uygulamaları arasında hem iPad hem de iPhone kullanıcıları düşünülerek hazırlanmış olan seçenekler bulunuyor. Bunlar özellikle techno, trance ve dubstep altyapısı oluşturmak için kullanılabilen Grüvtron, işin içine kendi sesinizi de katabileceğiniz, WAV ve AIFF dosyaları üzerinde çalışabileceğiniz Sound Warp ve CD kalitesinde düzenlemeler yapabileceğiniz, çoklu dokunma seçeneği ile gelen studio.HD.

Diğer uygulamalar ile ilgili bilgi almak için Sound Trends’in internet sitesini, Looptastic’i denemek ve fikir edinmek için App Store’u ziyaret etmek faydalı olacaktır.

iPhone için Livescore

Yeni Medya Düzeni kurulurken iPhone uygulamaları ile ilgili birkaç yazım yayınlanmıştı. Onları burada paylaşmanın herhangi bir sakıncası olmadığını düşünüyorum.

Sporseverler ve bahis takipçileri internetin nimetlerinden en kolay yararlanan gruplar arasında. Anlık güncellenen internet siteleri, skorları cebinize ulaştıran mobil uygulamalar, maç sonrası anında ulaşılabilen karşılaşma görüntüleri ve daha fazlası hep hizmetinizde.

Yıllardır internet üzerinden güvenli skor takibi yapabildiğimiz LiveScore, iPhone kullanıcılarına da benzer bir deneyim sunuyor. Futbolda 5 kıtadan 85 lig ve şampiyonanın skorlarına ulaşmanızı sağlayan bu uygulama, basketbol, tenis ve hokey liglerini takip edenleri de memnun ediyor.

Uygulamanın kullanımı oldukça basit. Çalıştırdıktan sonra ilk yapmanız gereken sonuçlarını öğrenmek istediğiniz sporu seçmek. Açılan sayfada o güne ait tüm maçların saati, devam eden maç varsa anlık skorları görünüyor. Eğer sadece belli bir lige ait skorları görmek istiyorsanız o spora ait menünün içinden seçim yapabiliyorsunuz. Sadece canlı olan karşılaşmaları görmek için de menüden yararlanabilirsiniz.

Skor bilgilerinin yanı sıra özellikle futbolda daha fazla detay elde edebiliyorsunuz. Karşılaşmanın hangi dakikasının oynandığı, varsa sarı ve kırmızı kartları kimin gördüğü, golün penaltıdan mı olduğu, kaçan penaltı olup olmadığı bu detaylar arasında. Yine basketbolda her çeyreğin sonuçları, kaçıncı dakikanın oynandığı ve teniste set skorları gösteriliyor.

LiveScore uygulamasının ayarlar bölümü ise çok kısıtlı. Herhangi bir görünüm değişikliğine izin vermiyor. Yapılabilen değişiklikler skorların otomatik güncelleme yapmasını sağlamak ve bu güncellemenin hangi sıklıkta olacağını belirlemek ile sınırlı. Eğer otomatik güncelleme kapalı ise uygulamanın sağ alt köşesinde kullanıcının anlık skorlara ulaşmasını sağlayan küçük bir buton bulunuyor.

LiveScore uygulamasını indirmek için App Store’u ziyaret etmeniz yeterli. Eğer uygulamalar ile iPhone’unuzu yormak istemiyorsanız LiveScore’un geliştirdiği iPhone Web App’i de deneyebilirsiniz.

12 Mart 2012 Pazartesi

Dinledim: How SETI Works - Stuff You Should Know

Merhaba, bugün birçok kişinin gençlik hevesi olan SETI projesiyle ilgili Stuff You Should Know podcastinde öğrendiklerimi size aktarmaya çalışacağım. Are We Alone? (Yalnız mıyız?) ayı nedeniyle hazırlanan 1 Mart 2012 tarihli podcastin uzunluğu ise 38'28''.

How Stuff Works ekibinin hazırladığı podcastler için bu adresi ziyaret etmeniz yeterli. Uzun servis yolculuklarını, bitmek bilmeyen belediye otobüsü maceralarınızı çekilebilir kılacaklarından emin olabilirsiniz.

SETI nedir?

SETI yani Search for Extraterrestrial Intelligence (Dünya Dışı Zekaları Arama) projesi ile geniş kitlelerin tanışması Jodie Foster ve Matthew McConaughey'in başrollerini paylaştığı 1997 yapımı Contact (Temas) filmi ile oldu. Halbuki projenin ilk adımlarının atılması Nicola Tesla'ya, SETI olarak anılması ise 1959 yılına dek uzanıyor.

Cornell menşeili iki fizikçi, Giuseppi Cocconi ve Philip Morrison'ın Nature dergisinde yayınlanan ve yıldızlar arası iletişimde mikrodalgaların (fırın değil :) kullanılabileceğini öngören makaleleri birçoğumuzun ufkunu açmıştır. Önceden Amerikan hükümeti tarafından desteklenen proje artık özel fonlar ve bireysel yardımlar ile ilerliyor.

SETI kabaca, uzaydan elde edilen radyo sinyallerinin incelenerek, dalgalardaki belirgin farklılaşmaların yorumlanması olarak açıklanabilir.

Waterhole?

Waterhole elektromanyetik spektrumda yer alan en sessiz alanı temsil ediyor. 1420 ve 1666 megahertz arasında bulunan bu aralık 21 (hidrojene -H tekabül ediyor) ve 18 (hidroksite -OH tekabül ediyor) santimetre dalgaboylarını ifade ediyor ve bir arada kullanıldıkların H2O (su) sembolize ediyor. Waterhole ismi ilk olarak Bernard Oliver tarafından kullanılıyor. Bunun nedeni suyun dünya dışı varlıklar için de vazgeçilmez olduğunun düşünülmesi.

Biz neler yapıyoruz?

Peki biz insanoğulları sadece bekliyor muyuz? Elbette hayır. Her ne kadar eskisi kadar iletişime açık olmasak da, bizim yayınlarımızı takip edebileceği umuduyla dünya dışı varlıklara gönderdiğimiz mesajlarımız var. Bunların en önemlileri arasında Jerry Ehrman'ın öncülük ettiği yayınlar var. 15 Ağustos 1977'deki yayında radyo sinyalleri vasıtasıyla harfler ve sayılar uzaya gönderildi.

Yine 70'li yıllarda Güneş Sistemi, DNA yapısı ve hayati bileşenlerle ilgili bilgiler olası dostlarımızın hizmetine sunuldu.

SETI her ne kadar oldukça idealist bir proje olsa da, ne kadar yararlı olduğu her zaman tartışmaya açıktı. Amerikan hükümeti tarafından desteklendiği yıllarda devletin bu işin ne kadar içinde olması gerektiği ile ilgili eleştiriler bir yana, halen devam eden süreçte dünya dışı zekalara ulaşmanın ne kadar beklemeyi gerektirdiği  de merak konusu.

Yapılan en kaba hesaplar olası bir varlığın en az 100 ışık yılı uzaklıkta olduğunu ve bunun neticesinde kurulacak bir temasın en iyi ihtimalle 200 yıl sonra gerçekleşeceğini öngörüyor. Bence bu süre, yapılan birçok araştırmaya göre beklenmesi mümkün ve elzem bir süre, en iyi ihtimalle bile olsa.

SETI@Home

Devir internet ve iletişim devri olduğundan SETI projesinin de yalnız ilerlemesi, takipçilerinden destel almaması düşünülemezdi. Bu nedenle Berkeley Üniversitesi'nin başını çektiği evde SETI projesi David Gedye'nin önerisiyle 1995 yılında faaliyete geçti.

Buna göre tek bir süperbilgisayar yerine, birçok ev bilgisayarı gücünün ortaklaşa kullanılması amaç edinildi. Veriler küçük dosyalar halinde sistemden çekiliyor ve işlenen veriler yeniden sisteme geri gönderiliyor. Bilgisayarınıza kuracağınız ufak bir programcıkla bu hedefe kilitlenmiş binlerce insana destek olabilirsiniz. Üstelik biglisayarınızın arka planında çalıştırmak ve sisteminizi yavaşlatmak istemiyorsanız sadece ekran koruyucu olarak ayarlayabilir, bilgisayarınızı kullanmadığınız anlarda devreye girmesini sağlayabilirsiniz.

8 Mart 2012 Perşembe

Dinledim: How Deja Vu Works - Stuff You Should Know

Merhaba, bir süredir takip ettiğim bir podcast olan Stuff You Should Know'un 24 Mart 2009 tarihli How Deja Vu Works bölümünde (24'40'') öğrendiklerimi burada paylaşacağım. Josh Clark ve Charles (Chuck) Bryant'ın birlikte sunduğu programda deja vü ile ilgili giriş seviyesinde bilgilere yer veriliyor ve önde gelen teorilerin detayları paylaşılıyor.

Deja vü'nün kelime anlamı önceden görmüş (Fr). Kavramın yaratıcısı 1851-1917 yılları arasında yaşamış olan Fransız araştırmacı Émile Boirac ve kavrama ilk yer verdiği eser L'Avenir des Sciences Physiques. Daha sonra konu üzerine araştırmalar yapan Sigmund Freud'a göre başlıca sebep tabii ki bastırılmış anılar, duygular (zaten neyin nedenleri bu değil ki?).

Konu uzun süre rafa kalktıktan ve bilim insanları tarafından reddedildikten sonra MR (manyetik rezonans) görüntüleme tekniğinin ortaya çıkması ve beyin fonksiyonlarının, beyindeki dalgalanmaların daha detaylı incelenebilmesi ile yeniden gündeme geliyor.

Yapılan istatistiklere göre deja vü 'görme' oranı %70'e %30. Yani her 10 kişiden 3'ü hiç deja vü yaşamadım diyor. Ancak benim çevremde bu oran sıfıra yakın. Tüm arkadaşlarımın başına böyle bir olay gelmiş.

Deja vü farkları, teoriler

Deja vü kabaca ikiye ayrılıyor; sosyal ve biyolojik. Sosyal bölümdeki deja vü'ler duygu ve hislerle ilgili, anı temelli ve hiçbir hastalıkla ilişkilendirilmeyip, sorun olarak kabul edilmiyor. Biyolojik tarafta ise epilepsi ve şizofreni en sık görülen nedenler arasında.

Zaten yapılan incelemelere göre epilepsi krizlerinden hemen önce hastaların bir çoğu bu ve benzeri deneyimler yaşıyor. Bu hastalar çok daha derin bir his yaşıyor ve gerçek-kurgu arasındaki farkı çoğu zaman yitiriyorlar.


Nörolog Robert Efron'a göre deja vü'nün nedeni beynin aynı dış etkene 2 kez maruz kalması ve bunlar arasındaki zaman farkını beynin yanlış yorumlaması. Göz gördüğü şeyi doğrudan temporal loba ulaştırmak yerine önce beynin sağ yarısına ilettiğinde böyle bir 'gecikme' yaşanıyor ve önceden yaşamış hissine sahip oluyoruz.

Alan Brown'un kendi öğrencileri üzerinde yaptığı testlere göre ise subliminal mesajlar deja vü'leri tetikliyor. Öğrencilerine farklı zamanlarda hiç gitmedikleri ülkelerin fotoğraflarını subliminal mesaj olarak gösteren Brown, ilerleyen derslerde aynı fotoğrafları öğrencilerine gösterdiğinde 'evet buraya gitmiştim, evet bu manzarayı biliyorum' şeklinde cevaplar alıyor.

Yukarıdaki videoda ünlü bir 'mentalist' olan Derren Brown'un iki reklamcı üzerinde yaptığı deneyi izleyebilirsiniz. Sonuçları eminim sizi de çok şaşırtacak ve deja vü konusunda sizin de zihninizde bir şeyler canlanacak.

Yeniden

Zaten kısa olan blog geçmişime 1 sene ara vermiş olmanın heyecanı ile bundan böyle takip ettiğim podcastleri, okuduğum kitapları, dinlediğim müzikleri, incelediğim web sitelerini sizlerle paylaşacağım.

Umarım 30 yaşımı yeni aşmışken artık bir hobi edinmeyi başarabilirim. Zira nargile ile hayat geçmiyor, aksine erken bitiyor.